Sayfalar

6 Aralık 2006 Çarşamba

SUCRE,POTOSI

En sonunda kendimi Sucre'nin keyfinden kurtarabildim ve yine yollara dustum . Sucre adini sonuna kadar hakeden bir sehir , Seker... La Paz'dan sonra cennet gibi geldi . Tertemiz , sakin , guzel . Aslinda Sucre , Bolivya'nin anayasal baskenti . Ama yurutme yetkisi La Paz'da oldugu icin epey bir rekabet var iki sehir arasinda . Bana kalsa kesinikle Sucre derdim , burada bir baskentte olmasi gereken o degisik hava var . Yapacak cok da sey var , sikilmak imkansiz . Bir gun dinazor parki , bir gun Tarabuco koy pazari derken bir de baktim , burada besinci gecem . Dun sabah toparlanip , Potosi'ye dogru yola ciktim . Aslinda amac guneydeki ufak bir sehir , Tupiza . Ama Potosi yol uzerinde , ikibine yakin koloni donemi binasiyla Unesco listesinde . Genelde buralarda Potosi denince herkesin aklina gumus madenleri geliyor . Biraz belgesel izleyen herkes de gormustur bu madenleri . Sevimli madencilerle fotograflar , onlara ve dagin sahibi El Tio'ya sunulan koka yapraklari ve sigaralar ...Gitmedim madenlere , gitmeyi de kesinlikle reddediyorum . Benim derdim klostrofobi falan degil , orada gercek insanlar hala gercekten aci cekiyorlar ve turistler gidip ah zavallilar diyerek fotograflarini cekip , anilarini toparlayip , devam ediyorlar . Bir daha ise ancak gezi anilarini anlatirken hatirliyorlar . Burasi Auschwitz degilki , toplama kamplari insanlar unutmasin diye korunmus . Burada ise hala devam ediyor ve kimsenin umurunda degil . Zaten 16.yuzyildan beri kazilan madende gumus falan kalmamis , 1985'te de hukumet kar olmadigi icin elini cekmis . Simdi calisan madenciler belki ufak bir parca bir sey buluruz umidiyle kaziyorlar , bulduklarini da bir kooperatif araciligiyla ozel sirketlere satiyorlar . Binlerce insan , onda biri 13-14 yaslarinda . Ve burada calistiklari hergun yasam surelerini kisaltiyor . Madene girdikten sonra bir madencinin kalan omru 10 yil kadar , eninde sonunda ya kaza ya da silicosis denen bir akciger hastaligi sonucu oluyorlar . Ve acentalar bundan para kazaniyor .
El Tio denen dagin sahibi cok ilginc , boynuzlariyla seytani temsil ediyor bir yandan , diger yandan da tam bir 16.yy Ispanyolunun sakalina sahip . Bir yerde bir turistle bir rehberin El Tio hakkinda konusmasini okudum , rehber de bu isten once yillarca madende calismis . Soyle :
"Biz madencilere gore , bu madenler seytana aittir , ve seytan da Avrupalidir....Biz madenciler Avrupalilardan nefret ederiz".Anlatabildim mi?
Ah daha neler yazacagim da bu internet kafelerde sigarasiz , kahvesiz pek zor oluyor . Arada bilgisayarimi ozluyorum ama tasidigimi dusununca hemen vazgeciyorum , iyi ki birakmisim diyorum .
Ah bu arada ilk resmi firemi verdim . Kozmetik cantam gitti , nerede calindigi hakkinda hicbir fikrim yok ama ya otobuste ya da hostelde . Onemli degil , makyaj malzemesi-ki bastan getirmem hataydi - ve parfumum . Neyse dedim , endiselenecek bir sey daha azaldi . Birileri guzel bir noel hediyesi alacak .
9 saatlik bir yolculuktan sonra sabah 5'te Tupiza'ya geldim . Heryeri sel goturmus , zaten yol diye birsey yoktu tamamen kaybolmus . Sanirim o koca otobusle cogu zaman dere yataklarindan falan gittik . Bizim soforlerin gormesini cok isterdim . Birak otobus , ciple bile girmezlerdi o yollara .
Bakalim simdi Tupiza nasil bir yermis . Iki gece buradayim kesin , sonra Uyuni ve tuz colleri .
Opuyorum.....

Hiç yorum yok: