Sayfalar

8 Haziran 2008 Pazar

ISTANBUL


Bugünlerde yeni gezme planları yapmaktan çok, daha öncekileri toparlamaya çalışıyorum. Her seferinde afferin bana diyerek. Bu blog yazma işi çoğu zaman külfet gibi gelse de sonradan çok iyi geliyor. Sonuçta sonradan istediğin kadar yaz, hatırlamaya çalış, asla o zaman yerinde yazılmış yazıların yerini tutmuyor.
Azıcık bu aralar ne haldeyim, onu anlatayım.
İki aydan beri bahçedeki salyangozlarla mücadele halindeyim. Bahçedeki bitkileri yemeleri yetmiyor, bizim apartmanın en üst katına kadar çıkmayı beceriyor hayvanlar. Üstelik resmen bir otoban yapmışlar orada, arka bahçeden bakınca üst katlara giden gümüş rengi bir yol var binada.
Sinir oldum kendilerine, hele de bahçedeki her deliği kontrol edip, resmen istila edilmiş olduğumuzu farkedince. Hani yeşillikler olmasa, bize saldıracak yüzlercesi..Zehir aldım, çocukların da bahçeye çıktığını hatırlayınca koyamadım. Ve kendilerine en eski düşmanlarıyla saldırdım: TUZ.. Hayvanlar tuza değince erimeye başlıyorlar. Her deliği, her tarafı tuzladım, resmen bir katliam yarattım, sonra da geçen hafta Beşiktaş'ta bir aktarda bu broşürü buldum.
Meğer bu hayvanlar sadece yemek için değilmiş, o yapışkan sıvılarından da süper gençleştirici, iyileştirici bir ilaç yapılıyormuş.
Yorumu size bırakıyorum.
SON OLARAK
Biraz önce okudum, çok üzüldüm. Dün Ayvalık'ta dalan iki genç vurgun yiyerek can vermişler. Birinin sebebi havası bitince panik yaparak yukarı fırlamasıymış. Bir an aklıma Kaş'ta yaşananlar geldi. Ölümle yaşam arasında o kadar ince bir çizgi var ve de o çizgiyi geçmek bazen o kadar kolay ki, hayret ediyorum.
Allah rahmet eylesin....

Hiç yorum yok: