Sayfalar

1 Şubat 2010 Pazartesi

DURBAN 1

Chintsa'dan ayrılmak gerşekten zor geldi, iyi alışmıştım. Ama yol var daha, devam etmek lazım. İşin doğrusu Durban hakkında hiç iyi şeyler duymadık ama hadi bakalım. Yol da uzun, tam on saat. Ama anlaşılan arabada hemen herkes Durban'a gidecek, fazla dur- kalk yapmazsak daha erken varabiliriz.
Ama arabada Çinli ya da o taraflardan bir çift var. Matt onları görünce eyvah dedi. Meğer daha önce onlarla yolculuk yapmış, adamlar her durulan yerde inip hostelleri kontrol edip nerede kalacaklarına karar vermeye çalıştıkları için acayip geç kalmışlar. Bu sefer yapmaya kalksalar ya şöföre diyecektim bırakalım yolda ya da direk onlarla papaz olacaktım. O kadar insan bekliyor, ayıp. Şansımıza bu sefer hiç durmadık da bakamadılar. Mecburen Durban'a kadar geldiler.
Fazla durmadan gelince, molalarda da fazla oyalanmayınca gerçekten Durban'a neredeyse iki saat erken vardık. Yolda arada sırada yağmur yağıyordu ama Durban'a yaklaşırken yağmur iyice arttı. Onunla birlikte şimşekler de. Yolculuğun neredeyse son iki saatini hayran hayran şimşekleri seyrederek geçirdim.
Ama bu yağmur bize hemen hemen bir saat kaybettirdi. Bazı yerleri resmen yarım metre sel basmış, arabalar yolda kalmış. Yine de beklediğimizden bir saat önce hostele geldik.
Burada tam merkezde hostel falan yok. Zaten olsa da pazar akşamı çıkacak yer de yok. Bizim kaldığımız yer merkeze en yakını ama burada sakın girmeyin dedikleri üç ana bölge var. Bizim hostelden yürüyerek gitmeye kalksak, birinin çok yakınından geçmek zorundayız. Orası tehlikeli ama diğer bir sürü yer de hiç iç açıcı değil. Hele biz gece geldiğimiz için en sakat caddelerden birinden geçtik, sokakta normal bir kişi bile yok.
Ama bana burası iklim, müzik ve insanlar olarak Brezilya'yı hatırlattı. Orada da böyle yerler vardı ama beni oralı sandıkları için rahattım, hiç umursamadan yürüyordum gece vakti caddelerde. Burada ise durum çok farklı, sadece beyaz olmak bile yetiyor. Bugün bütün gün caddelerde dolaştık. Ulaşım için birkaç seçenek var. Dolmuşarı denemedik, normal otobüsleri de. Çünkü hemen hostele çok yakın olan Ushaka Marine World'den kalkan yeni otobüsler var. Günlük bilet üç lira, tek biniş ise seksen kuruş. Tam günlük bilet alıp, gideceğimiz yerlere onunla gittik. En fazla onbeş dakikada bir otobüs var. Durakları ayrı ve her durakta güvenlik görevlileri. Çok kibar çocuklar, eşyası fazla olanlara bile yardım ediyorlar. Aktarma noktasında ve bazı duraklarda ise iki, hatta dört görevli vardı. Bir sonraki otobüse geçeceğimiz zaman otobüsler birbirlerine iyice yanaşıp, öyle yolcu değiştiriyorlar. Bekleyenler ise güvenlik eşliğinde otobüse götürülüyorlar. Kapılar sadece birileri inip bineceği zaman açılıyor. Anlayın artık buradaki durumu. Ben bu kadar sıkı güvenliği havaalanlarında bile görmedim.
Hostelde her yerde dışarı çantayla çıkılmaması için uyarılar var. Biz de öyle yaptık. Sırt çantalarını bırakıp, benim ufak çantama sadece su ve kitap alıp çıkıtk. Önce pek ünlü Victoria Street Market'a gittik. Yok valla, hiçbir şey yok. Birkaç turistik dükkan, o kadar. 170 tezgah var yazıyor her yerde.Hintli- Uzakdoğulu karışımı falan, anlatıp durmuşlar. Gerçekten bir şey yok..Öyle bakınıp, çıktık. Pardon, ben boncuktan minnacık bir Güney Afrika bayrağı aldım. Bir de Hintli bir teyzeyle epey pazarlık edip, Ersoy'a bir pareo..Seksen ranttan otuza düşürdü Ersoy fiyatı. Ben yapamazdım kesinlikle..
İçi ve çevresi yürümek için gayet güvenli, sadece dışarısı çok kalabalık. Eğer size birileri tehlikeli derse hiç takmayın, keyfinize bakın. Burada sadece yankesici olabilir-ki ben hiç görmedim. Ama çok mümkün.
Oradan tam merkezdeki The Workshop isimli alışveriş merkezine ve çevresindeki pazara gittik. Ufak bir yer ama yemek yiyecek çok yer var. Wimpy'de msaya servis yapılıyor ve menüde balık, kalamar, biftek falan var. Ben ortaokuldayken Wimpy'de hamburger ve koladan başka birşey yoktu. Ama sonuçta kibar olsa da yine de fast food. Kesin bu fast food kibarlığını Hintliler getirmiştir buraya.
Alanda kocaman bir AIDS kurdelesi heykeli.Çoooookkk iyi fikir. Bunu insanların gözüne sokmak lazım.
Bir ara bir kitapçıya girdik. Tekrarlıyorum: Burada kitap çok ama çok pahalı. Bakınırken genç bir kız geldi yanıma bir soru sordu. Anladım ama yanlış anladığımı düşünüp pardon? Dedim. Meğer bana hesap makinem olup olmadığını soruyormuş. Yok dedim, niye olsun ki? Öyle bir garip baktı ki bana, sanki burada herkes hesap makinesi taşıyormuş gibi. Başka birşey sormadığından da eminim, hesap makinesi dedi. Üç kere kontrol ettim. Ya başka bir anlamı var, ya da burada hesap yapamayan çok. Anladıysam başıma taş düşsün....Yine de ben aklımdan hesaplıyorum deyinceki bakışını unutamam. Benim salak ya da deli olduğumu düşündü bence. Yok, ben bile hala anlamadım. Siz de hiç uğraşmayın. Bırakalım hayatın gizemlerinden biri olarak kalsın. O da lazım.
Bugünkü işlerimizden biri de sıtma ilacıydı. Aşısı falan yok bunun ve her hastalık gibi durmadan değişiyor. O yüzden beş yıl önce etkili olan ilaçlar bile artık etkili değil. Bir eczaneye girip sorayım dedim. Mefloquin'ün duvarda afişi var, doksisilin veya bu kullanılıyor artık. Afişte sıtma bölgesine gidilmeden bir-iki gün önce başlayın, çıktıktan dört hafta sonraya kadar devam edin deniyor. Ben hayatta almam o kadar ilacı. Ersoy ise sırf sıtma yüzünden bir sürü yere gitmek istemiyor bile. Fena halde çatışıyoruz.En sonunda sen ne alırsan ben de onu alırım dedi, kestirip attı. Ben daha önce hiç sıtma için ilaç almadım ve almak taraftarı da değilim. Kendimi iyi korumayı tercih ederim vücuduma o kadar çok kimyasal sokmaktansa. Bunun kahramanlıkla falan alakası yok ki. Ufacık bir parazite karşı nasıl kahramanlık taslayabilir ki insan? O yüzden asıl almaya çalıştığım ilaç sıtma tedavisi için kullanılan. Şu anda kullanılan tek bir ve çok güçlü bir ilaç var. Onu alırsam en azından o kadar korunmaya karşın hastalanırsak elimizde birşey olur. Türkiye'de bu ilaçlar yok.
Çok sıkıldım bu ilaç işinden ama yazacağım. Yazınca sanki üstümden yük kalkıyormuş gibi geliyor. Sonuçta bilmem kaç tane eczane gezip, bilmem ne kadar kuyruklarda bekledikten sonra o ilacı bulamayacağımızı, bulsak da reçetesiz alamayacağımızı anladık. İlk gittiğimiz iki yerde bize getirtebileceklerini söylemişlerdi, biz de ilk yere ısmarladık, bakalım alabilecek miyiz? Ama ısmarlamaya o kadar istekliler ki, ya bize acıdılar, ya da ilaç çok çok pahalı.
Göreceğiz...

Hiç yorum yok: