Sayfalar

17 Ocak 2009 Cumartesi

POKHARA'YA GELİŞ

Olaylar şöyle gelişti: 15'ine biletim vardı ama sabah kalktığımda tansiyonum o kadar düşüktü ki otobüse gitmeye cesaret edemedim. Böylece Katmandu'da bir gece daha kalmak zorunda kaldım. Burada adamakıllı denebilecek bir tek otobüs şirketi var, Greenline, biletleri de acayip kazık. Katmandu – Pokhhara arası yol 200 km ama tam 7 saat sürüyor. Fiyat da öğle yemeği, çay, kahve, su dahil 18 dolar. Üstüne biletin üstünde yolculuğu yapmazsanız geri ödeme olmayacağı açık açık yazıyor. Ben yine de aldığım kadıncağıza gittim, durumu anlattım. Para falan geri istemedim ama o yine de yüzde elli cezayla yeni bilet verdi. Bir gün önce epey muhabbet etmiştik, anlaşılan o yüzden bir daha o kadar para vermemi istemedi, sağolsun.
Bu sefer gitmeye o kadar niyetliydim ki sabahın 4'ünde uyanınca giyinip, eşyalarımı aldım, lobideki şöminenin önüne oturup kitap okumaya başladım. Sabah 6'da başka bir kız daha geldi, o da Pokhara'ya gidecekmiş,otobüse birlikte gidelim dedik. Dışarısı hala zifir karanlık ve buralarda öyle sokak lambası falan da yok. Yolda konuşurken farkettik ki onunki başka bir firmaymış ve benim otobüsün kalkacağı yerin biraz ilersinden kalkıyormuş. Ben yine de kendi terminalime gittim ama ortada bir – iki köpek ve bir bekçiden başka kimse yok. Bir kafe var ama o da kapalı. Oraya oturup birileri gelene kadar bekledim. Sonra yavaş yavaş hareket başladı, otobüs açıldı, bagajları verip bindik. Bu arada Katmandu'da epey rehberliğini yaptığım Hapi adlı Hollandalı arkadaşım da aynı otobüste, çok sevindik. Bu hatun da dört aydır yollardaymış, tam benim kafadan.
Gideceklere önerim: Otobüste yerinizi mutlaka sağdan, şöför tarafından alın. Manzara o tarafta..
Tabii, buranın en iyi firması olsa da otobüs koltukları aynı hesap. Diğerlerinden tek farkı otobüslerin daha bakımlı olması. Ama bizde olsa kimseyi bindiremezsiniz. Uzun boylulara göre ise hiç değiller. Biraz tıkışmak zorunda kalsam da uyuyup uyanarak Pokara'ya geldik. Burada da otobüsten iner inmez çevremizi otel satmaya çalışan adamlar aldı. Zar zor aralarından sıyrılıp bir taksiye atladık, göl kenarına, Tracie'nin önerdiği otelciğe geldik. Yepyeni bir yer, rahat ama elektrik kesintisinden payını alıyor. Büyük yerlerin jeneratörü var ama burası pek ufak. Yine de 2 haftadır en rahat duşumu burada aldım. Hapi de yan odada.
Dün geldiğimizde çıkıp epey dolaşmıştık. Fiyatlar Katmandu'la karşılaştırılamayacak kadar ucuz. En az üçte iki daha az ödüyorum herşeye. Bir fark da rahatlık. Dünya varmış dedik gelir gelmez. Katmandu'da köylüler arazilerine çöp dökülmesini kabul etmediği için heryer çöp doluydu. Burası tertemiz, trafik, kalabalık yok. Sokaklarda yürürken durmadan rahatsız eden tipler yok. Sadece esrar satıcıları baki. Çok ilginç adamlar. Yürürken yaklaşıp 'marihuana' diye fısıldıyorlar. Ama müşterilerini tanıyorlar. Dün birkaç kez sorduktan sonra bana ilişmeyi bıraktılar.
Burada kitaplar bile çok daha ucuz. Katmandu'da öyle fiyatlar istemişlerdi ki, okumak istediğim bazılarına hüzünlü hüzünlü bakmakla yetinmiştim. Sadece bir tane alıp, onu da bir gün içinde bitirmiştim. O kitabı daha sonra Tracie'ye verdim, o da bir günde okuyup Hapi'ye. Şimdi verecek birini arıyoruz. Bulursanız mutlaka okuyun. Adı 'Sold', yazarı Patricia McCornwall. Nepal dağlarındaki köyünden alınıp, Kalküta genelevlerinden birine satılan 13 yaşında bir kızın hikayesi. Yani her yıl ticareti yapılan 12.000 Nepalli çocuktan sadece biri. Aslında kitabı anlatmak geliyor içimden ama yapmayacağım. Çok çok iyi.
Bugün biraz turistlik yapalım deyip bir taksi kiralayıp Uluslararası Dağcılık Müzesi ve Devi çağlayanına gittik. Müze çok hoşuma gitti ama çağlayanda mevsim yüzünden fazla su yok. Sonra da göl kenarında keyif yaptık. Hava burada Katmandu'ya göre sıcacık, güneş batana kadar kısa kollularla geziyoruz.Yarınki programımız da buna benzer bir şey. Kayık kiralayıp göldeki adaya gidip, sonra da teknede piknik yapmak.
Burayı gördükten sonra Katmandu'da geçirdiğim zamana acıdım doğrusu..Tamam,bu göl kenarı denen yer süper turistik, adamlar turistler için resmen bir vaha yaratmışlar. Ana cadde dükkanlar, restoranlar, acentalarla dolu. Zaten girişte de koca bir tabelada Tourist Zone yazıyor. Klakson çalmak, kamyonların girmesi yasak. Ama yine de biraz gözlerini dinlendirmek için iyi bir yer. Hele de bugün bulutlar biraz açılıp dağları da gördükten sonra.
Ciddi ciddi gidip bir trekkinge katılsam mı acaba diye düşünmeye başladım. Bilemiyorum. Burada tam 45 gün trekking yapacak bir çift bile var. Biraz daha gaza gelsem..
Bunları yazdığım yer odamın önündeki balkon. Tam karşımda dağlar..
Ülke hala fena halde karışık durumda. Elektriğin ne zaman, kaç saat için geleceğini kimse bilemiyor. Mao'cular eski hükümeti, onlar da Mao'cuları suçluyorlar. Haksız da değiller, adamlar hükümetle savaşırken 7-8 tane hidroelektrik santralini bombalamış, tekrar yapılmaları için ciddi paralar gerekiyor ve bu para da yok. Üstelik basına baskı son haddinde, geçen hafta genç bir gazeteci kadının evini basıp, döverek öldürdüler. Gazetelerin ilan almalarını engelliyorlar. Şu ana kadar konuştuğum hiç kimse memnun değil. Peki nasıl iktidara geldi bu adamlar?
Şimdi akşam yemeği zamanı. Elektrik gitmeden bu kadar yazabildiğim için çok şanslıyım.
Rahmi, o hiçbiryerde bulunamayan Nepali Ice birası masal değilmiş. Bugün burada bir markette buldum. Sizin için bir tane alıp, içeceğim..Bu şansla belki sana bardak altlığını bile bulurum.

Hiç yorum yok: