Yazmayalı epey zaman oldu ama emin olun burada hayat çok meşgul. İnternet yerleri sürüyle var ama oralarda zaman harcamak tam anlamıyla ''Zamanı harcamak''.
Hampi'ye gittiğimizi biliyorsunuz. Zor, sıkışık ve bayağı sallantılı bir otobüs yolculuğu geçirdik. Hele de Ersoy yataklı tarafta gidemem deyince oturarak gitmek zorunda kalmak kötü oldu, sonuçta dönüş için yataklı almaya karar verdik. Hoş, bu yataklı otobüslerin de rahatlığı tartışılır ama..Yine de bu turist otobüslerinin bir iyi tarafı da yolcuları Hospet'te bırakmayıp, Hampi'nin ana caddesine kadar getirmesi. Normalde girişteki koca demir kapıdan hiç bir aracın girmesine izin yok. Tabii ki orada da iner inmez bizi klasik otelci güruhu karşıladı. Bazen gerçekten sinir oluyorum bu adamlara. O kadar yoldan gelmişiz, kemiklerim birbirine geçmiş, tek istediğim ayakta durup biraz kaslarımı açmak ve bir sigara içmekken, onlar bana otel satmaya çalışıyorlar. Bu sefer daha da kızdım çünkü bir taraftan da arada yolun sonundaki film çekimlerine bakmaya çalışıyordum. Üstelik saat daha çok erken olmasına rağmen hava çok sıcaktı , tam beni çıldırtmak için ayarlanmış sanki herşey.
Ersoy oradaki otelcilerden birine uydu, gidip bakalım dedi. Bakalım bakmasına da, ben rahat bir yer istiyorum bu sefer.. Zavallı adamlar ama benim sabah öfkeme kurban oldular sonunda.. Sorun: Alaturka tuvalet..Nefret etmem bir yana bazı yerlerde tercih bile ederim. Ama orada fena halde inadım tuttu nedense. Yeri istemiyorum ya. Sonuçta ben gösterilen yeri tuvalet dahil olmak üzere milyonlarca sebep yüzünden beğenmedim, bana böyle durumlarda birşey beğendirmek imkansıza yakındır zaten. Allahtan Ersoy beni biliyor, fazla itiraz etmedi. Onu bir cafede bırakıp başka bir yer buldum. Pazarlık falan derken anlaştık, yerleştik ve tam rahatlamış bir şekilde çıkarken otelden ertasi sabah check-out'un sabah 9'da olduğunu farkettik. Tamam, bir gece kalacağız ama bu kadar erkeni de fazla geldi. Bir taraftan adamlar da haklı, otobüsler erken geliyor genelde. Yine de o kadar yorgunluğun üstüne pek anlayışlı olamadık ve kaldığımız yerin sahibiyle ufak bir tartışma yaşadık. Adam hele de Türk olduğumuzu öğrenince hemen ''Müslümansınız, hepiniz aynısınız'' damgasını yapıştırıverdi üstümüze. Burada müslümanlar ve hindular arasında çok büyük problemler var. Ufak olaylardan tutun da ciddi katliamlara kadar herşey yaşanabiliyor. Bir gün öncesine kadar aynı köyde mutlu mesut yaşayan halk ufacık bi kıvılcımla ateşlenip birbirini öldürmeye, tecavüze, evleri ve insanları yakmaya başlayabiliyor. Hampi bir de üstüne üstlük hindular için kutsal bir hac yeri olduğu için burada yaşayanlar daha bir dindar. İçki satışı kesinlikle yasak, sadece nehrin öbür tarafında kalan birkaç yer yabancılara satış yapıyor, o kadar. Yine de karşılıklı pek iyi olmayan hislerimize karşılık, iki gün boyunca sorunsuz geçinmeyi becerdik amcayla ve ailesiyle. Hatta ayrılırken anne benim koca çantamı oğluna taşıttı bile.
İlk gün yakındaki tapınaklara, ikinci gün de bir rikşa kiralayıp daha uzaktakilere gittik. Tapınaklar aynı Angkor Wat gibi büyük bir alana yayılmış, burada günlerce kalıp hepsini tek tek gezmek mümkün ama bazıları pek yıkık dökük, bazıları da restorasyonda olunca bir gün tam yetti. Ne diyeyim, taş işlemelere bayıldım ama keşke bu kadar sıcak olmasaydı da rahat rahat gezebilseydik. Yine de bizim pencereli ve fanlı bir odamız var en azından. Buraya gelen hacılar öyle bizim gibi otellere yerleşip restoranlarda yemek yemiyor. Asıl köyün dışında bir köşeyi onlara ayırmışlar, herkes yerlerde yatıp, oracıkta yaktığı ateşlerde yemeğini pişiriyor. Kadınlar naanları, yemekleri hazırlarken erkekler de her zamanki gibi yan gelip yatıyor gölgede. Tuvaletleri hiç sormayın, her zamanki gibi, kim nereyi bulursa orası. Açık hava, manzaralı..
Dönüş biletimizi bu sefer diğer şirketten, yataklı olarak aldık. Hani belki bir fark vardır, diğerinden daha kötü olamaz ya. Akşam 6'da kalkıp, sabah erkenden Goa'da olacak sözümona. Saat 4'te kalkan otobüsle Hospet'e gittik. Palolem'de tanıştığımız İsrailli anne kızla birlikte..Otobüsün kalkacağı yer garaja çok yakın ama erken gelince bu sefer dut gibi kaldık ortada. Ben çıkıp dolaşayım dedim ama o kadar tozlu ve sıcak ki, bir tur atıp döndüm hemen. Yoldaki meyvelere içim gitti ama bu tozdan sonra yıkamak için en az on litre su lazım. Arada yıkamadan yesem de o kadar buralılaşamadım hala. Bu arada Ersoy da en sonunda sevgili ayakkabılarından ayrıldı. Güzelim ayakkabılar, yol boyunca o bırakayım dedikçe ben bekle biraz daha diyordum. Ama yetti adama artık, sonunda ofisin önünde bırakıverdi zavallıları. Bence hala dönüşte ihtiyacı olacak ama…En azından burada birileri çok ama çok sevinecek. Fena halde marka bıraktığı ayakkabılar..
Otobüs gelir gelmez ben atladım içeri hemen, yerimizi bulayım diye, her ihtimale karşı. İyi ki de yapmışım, çünkü yer numarası var sözümona ama bu numaraları sadece muavin biliyor. Bana üst katı gösterince hemen itiraz ettim ve saniyesinde alt kata geçiverdik. Bileti alırken alt kat diye özellikle söyledim ama burada öyle şeyler işlemiyor. Azıcık geç kalsam üst kattayız. Bu kadar ısrarımın nedeni sallantı. Zaten yollar beter, bir de üstte olunca daha da fena sallanıyor zamazingo. Ersoy da geldi, yerleştik yerimize. Bu sefer de cam açılmıyor, muavinlerin varoluş sebebini de böyle anlıyor insan. Bizim o kadar uğraşıp açamadığımız camı iki saniyede açtı çocuk. Arabada klima falan yok, camı açık istememin tek sebebi sigara değil yani. Hatta camın açık olması kötü bile. Goa'ya 6 saatlik rötarla geldiğimizde camın neden kapalı ılması gerektiğini anladım çünkü tamamen kıpkırmızı bir tozla kaplanmıştık. Ersoy yine tamam da ben zavallı son kalan açık renk giyeceklerimi giydiğim için dilenciden daha beter indim otobüsten. Olsun dedim bir taraftan, en azından açık camdan sigaramı içebildim. Aslında kimsenin umurunda değil, Hintli amcalar içerde rahat rahat içiyor ama bizi alıştırdılar ya yasağa, illa cam lazım. Ne salakça. Sanki yıllardır dünyanın vergisini alan bu hükümetler değil. Baktılar sağlık harcamaları vergiden alınanı geçiyor, yasaklayıverdiler birden. Hepsini toptan protesto ediyorum.. O yüzden mümkünse her yasak yerde sigara içmeye de dikkat ediyorum. Yasaklar kırılmak içindir ya..
Sonunda söylenen gibi Mapusa yerine Panaji'nin son durak olduğunu öğrendik. Amaç Anjuna’ya gitmek ve buranın standartlarına göre dünyanın yolu var, sanırım 40 kilometre kadar. Ersoy otobüse binelim diyor ama ben o kadar pisim ki ( Cam kenarı olmak zor), en sonunda patladım, ''Taksi istiyorum'' diye. Artık kendime dokunmaya bile tahammülüm kalmamıştı. Atladık arabaya, Anjuna'ya geldik. Yaşar'ın söylediği yere gideceğiz ama nerede olduğu hakkında en ufak bir fikrimiz bile yok (Sea Princess). Adam indirdi bizi bir tepede, aşağısı deniz ama kayalık. Ufak bir kahvaltıdan sonra farkettik, meğer ara yol varmış ve o kadar yolu sırt çantalarıyla, uyuşturucu satıcıları arasından yürümemize hiç gerek yokmuş. Başta anlatabilseydik derdimizi taksiciye keşke..En sonunda kalacağımız yeri bulduğumuzda artık hiçbirşey umrumda değildi, odaya doğru düzgün bakmadan tamam deyip kendimi elbiselerimle duşun altına bırakıverdim. Bunu yıllardır yapmamıştım.
Anjuna'da tam anlamıyla hayal kırıklığına uğradım. O kadar lafını duymuştum ki gelmeden..Harika, partiler falan..Yok ya! Benim için gerçekten berbat bir deniz. Hani ne yüzmek, ne de dalgalarla oynamak mümkün. Üstelik temiz bile değil. Sonra bu kadar popüler olmasının tek nedeninin partiler ve her yerde bulunan uyuşturucu olduğunu farkettim. Tabii bir de pazarları. Valla, kimse kusura bakmasın, benim cennet tanımıma hiç uymuyor.. Merak edip Arambol’e de gittik. Dünyanın vaktini alıyor, yaklaşık üç saat. Arambol daha da hippi, sahil daha da kötü. Süper parti mekanı ama benim gibi huzur huzur diye gezinip hiç ot takılmayan tiplere göre değil. Ama ümidi kesmemek lazım, uygun bir kafayla süper eğlenmek mümkün. Alışveriş, kafa yapmak ve dansetmek. Ersoy Bombay'a giderken ben geri Palolem'e postaladım kendimi.
Anjuna’da sözümona herkes rahat ya, inanmıyorum. Bir gece oturduğumuz yerde canlı müzik vardı. Bir zaman sonra ispanyol bir kız sahneye çıktı, işi abarttı. Ve sonunda hintli bir hatundan bir yumruk yedi. Ve mekandan uzaklaştı..Bir tek kişi bile zavallıma yardım etmedi, ben dahil olmak üzere..Ya kardeşim, siz hiç mi sarhoş olmadınız? Hep mi ayıktınız? Çok utandım sonradan kendimden. Yardıma ihtiyacı vardı ve biz, yabancılar onu yalnız bıraktık. Sadece kendimden utandım ve de hala utanıyorum. Ben de onu yalnız bıraktım….Sırf Ersoy kızmasın diye..Bir daha asla….
Yanlış anlaşılmasın, Anjuna'da da yine iyi vakit geçirdik. Herne kadar mükemmel olmasa da deniz kenarında yatmak, güzel yemek iyi geldi. Sadece Palolem'le kıyaslamak zor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder