Sayfalar

3 Temmuz 2009 Cuma

Sansür, İstanbul Maceraları ve Hamak..........

Selamlar,
Son zamanlar çalışmak, çalışmak ve yine çalışmak şeklinde özetlenebilir. Yine de bu sefer arada biraz dinlenmeye fırsatım oldu en azından. İyi mi kötü mü oldu bilemiyorum aslında. Hazır evdeyken, hava da çok sıcakken bir gece balkonda, hamağımda uyudum. O gece de eve hırsız gireceği tuttu ve adam Ersoy'la ikimizin laptoplarını çaldı. Aslında epey salakmış, çünkü onların dışında tek aldığı şey benim sevgili kot montum oldu. Eh, hırsızın salaklığı bizim şansımız her zaman. Ersoy'unkine inanılmaz üzüldüm ama benimkine hala üzüleyim mi güleyim mi bilemiyorum. İkimizin de bütün fotoğraflar yedekliydi, o yönden sorun yok. Üstelik Ersoy'unkinin pilini de almamış, artık nasıl bulacaksa aynısını. İkisi de yeni değillerdi, para etmezler ama hele Ersoy'unki pilsiz hiç bir işe yaramaz. Benimkine gelince, arada iyi bile oldu diyorum çünkü yıllardır yazdığım biriktirdiğim herşeyle birlikte atmaya kıyamadığım, ya da önlem olarak tuttuğum bir sürü çöp de gitti. Üstüne ikimiz de yepyeni bilgisayarlara kavuştuk. Yani bir taraftan üstümden acayip ağır bir yük de kalkmış oldu.
Bana mail atanlara da yavaş yavaş cevap vereceğim. Malum yeni bilgisayar. Yenisine alışmak aynı yeni bir eve taşınmak gibi. Yerleştirmek, oturtmak epey zaman alıyor. Kusura bakmayın.
Bu aralar benim sinirimi en çok bozan şey tamamen başka. Sayın mahkemelerimizden biri artık neye kızdılarsa, sites.google.com'u kapatma kararı almış. Aralarında benim sayfam gezgine.com da var. Açan da zannedecek, ben birşeyler yazdım da kapandı. Olur olur. Burası Türkiye..
Valla benim bir suçum yok, kimin sayfası yüzünden kapatıldığı hakkında bir fikrim de yok. Ama sansürün bu kadarı... İnternet sansürü yüzünden Vietnam, Laos gibi ülkelerle dalga geçerken benim sözümona demokratik ülkemde aynı sansüre uğramak fena halde kızdırdı beni. Birkaç dakikada çıkarılan mahkeme kararları yüzünden bizim haber alma ve verme özgürlüğümüzün sınırlandırılmasına çok kızgınım. Nasıl bir yerde yaşıyoruz ya?
Tamam, sayfamı taşırım başka yere, yine açarım. Hatta bilenler için bu tip sansüre uğrayan sayfaları açmanın başka yolları da var. Ama herkes bunları bilmek ya da uygulamak zorunda değil. Adamlar bizi suçlamadan, yargılamadan mahkum ediyorlar. Nasıl bir anlayış olduğunu bilen bana da anlatsın lütfen. Ben bu yasağın benim yüzümden olmadığını bilmeme rağmen bir de tam tersini düşüneyim diyorum ki o zaman iş tamamen içinden çıkılmaz bir hal alıyor. Eğer benim yüzümdense, demek ki bu adamlar kimsenin gezmesini istemiyor demektir. Neden?
Çünkü gezenin gözü açılır. Görür, eğer salak değilse de mutlaka birşeyler öğrenir gittiği yerlerden. Demek bizim birşeyler öğrenmemize de karşı olanlar hala var. Ne sürpriz ya benim sevgili memleketimde!
Anlayacağınız cinlerim tepemde bu aralar bu anlamsız sansür işleri yüzünden.
www.gezgine.com'u en kısa zamanda açacağım tekrar...
Sayfama ulaşamayanlardan özür dileyemeyeceğim. Sadece dilemesi gerekenin ben olmadığıma inandığım için.
Gezmektense hiç vazgeçmek yok. Sadece bu senenin planını henüz yapabilmiş değilim. Amerika, Afrika..Kafamda ve bilgisayarımda ( yenisinde ) uçuşuyor hayaller şu anda. Evde her daim yanımda koca bir atlas, her zamanki gibi hayal kurma aşamasındayım bu aralar. Tek bildiğim, Afrika olursa yalnız gideceğim:))
Şimdilik bu kadar öfke yeter. Şu anda Atilla ve Emel'in Kınalıada evlerinde, yanımda açık pencereden sadece güzelliği gözüken, çirkinlikleri duyulmayan İstanbul'la bakışarak geçmeli zamanım. Hayat kısa, güzelliklerse az. Tadını çıkarmak lazım...
Siz de öyle yapın..
Sevgiler herkese..

Hiç yorum yok: