Tekrar selam..
Nasıl çalışkan oldum ama değil mi? Hala Kınalıada'da İstanbul'a karşı bir yerim varken azıcık daha yazayım dedim..Bu kadar rahat yer kolay kolay bulunmuyor ne de olsa..
Gezme planları, anıları her daim var ama buraya birşey daha eklemek istiyorum. Kopyalayacak arkadaşlara şimdiden söyleyeyim: Hayır efendim, izin vermiyorum.. Bana bir mail atıp sormak zor değil, bugüne kadar da kimseye benim kelimelerimi kullanamazsınız demedim. Ama zahmet edip bir sorun yani..
Aslında böyle bir bölüm yapmaya gezgine.com'da başlamıştım ama malum, sansürlüyüz ya toptan google sites kullanıcıları olarak, yenileri oraya yazmanın şimdilik bir anlamı yok. O yüzden buraya yazıp, sansürümüz geçince sayfaya aktarmaya karar verdim..
Evet efendim, konumuz seyahat - ya da gezi- edebiyatı ve yayınları. Dün akşam çok sevdiğim bir arkadaşımın okul dertlerini konuşurken her nedense aklıma aslında bir dilbilimci olduğum ve bundan ne kadar hoşlandığım geldi. Yıllar unutturmuş bunları bana..Hoş, insan sevdiği şeyleri asla unutmaz, farkında olmadan dilbilimciliğimi yaptığım da oluyor arada mutlaka. Ama artık yazayım bütün o notları diyorum..
Sonuçta gezmeye başlamamızın sebepleri ya duyduğumuz ya da okuduğumuz hikayeler..Bir yerlerde duyuyoruz ya da okuyoruz ki insanlar geziyor, ya da bulunmuşluğumuz olmayan veya bulunsak da gerçekte ne olduğunu farkedemediğimiz yerleri anlatıyorlar. Kıtaların, ülkelerin, şehirlerin, mekanların ve insanların hikayelerini..Gerçek ya da yeni olup olmamaları önemli değil: O hikayeler başlatıyor insanı hayal kurmaya yakın, uzak diyarlar hakkında.
Bazıları da var, aynen başlıkta adını verdiğim "Beyaz Kaplan" gibi o günün, o ülkenin hikayesini yüzüne vuruyor okuyucunun. Orası başka bir dünya, turistin, gezginin ne olduğunu, nasıl olduğunu asla kavrayamayacağı bir dünya. Ve benim için başka bir önemi de orada hissettiklerimin ne kadar doğru ama aynı zamanda yetersiz olduğunu anlatan bir kitap bana..
"Beyaz Kaplan" yüzyılda bir dünyaya gelen bir Bengal kaplanı aslında. Hani şu ünlü hayvanat bahçelerinin kapıştığı, dünyaya geldiğinde gazete manşetlerine haber olan hayvan. Özelliği mi? Dünyada çok ama çok az olması. Zaten Bengal kaplanlarının soyu tükenirken, bu güzellikten sadece bir kaç tane kalmış durumda dünyada.
Yazarı Aravind Adiga aslında gazetecilikten gelme. Bu, yazdığı ilk önemli romanı ve 2008'de Man Booker ödülünü alarak bu ödülü alan dördüncü Hintli ünvanını kazandı. ( Bunlardan biri de Salman Rüşdi !!) Eğitiminin büyük bir kısmını yurt dışında almış, zaten bence bu kitabı yazarken bu kadar cesur olabilmesinin en büyük sebeplerinden biri de bu. Hindistan'daki akrabalarının hiç de iyi hisleri yoktur bence şu anda onun hakkında..
Bizde Hindistan hakkında her zaman büyük önyargılar, yanılgılar içinde herkes. Kimine göre Gandi'nin ülkesi, İngiliz sömürüsüne karşı kazanılan zaferin simgesi, kimine göre kadınların kocalarının cenaze ateşine atladıkları-atıldıkları yer, kimine göre dünyanın en fakir memleketi, kimine göre dünyanın bilişim merkezi, kimine göre de sonsuz barış ve huzurun ülkesi. Ne de olsa tarikatleri bizim buralara kadar gelmiş Osho, Sai Baba ve Amma'nın memleketi. Yok kardeşim, bence hiç biri değil. Bunların hepsinin bir karmaşası ve hatta çok ama çok daha fazlası. Gitmeden ve döndükten sonra okumaya devam edin. Hindistan karşınıza daha ne sürprizler çıkaracak..Hele de bu kitabı bir okuyun. O zaman bakın para verdiğiniz dilencinin gözlerine bir daha. O gözlerde gördüğünüz pırıltının teşekkür değil de nefret olduğunu bakalım anlayabilecekmisiniz? Ya da sizi fena halde kazıklayan satıcının gözleri? O da emin olun sadece kazandığı paraya sevinmiyor, onu fakir bıraktığını düşündüğü sizlerden bir parça daha intikam almış olmanın sevinci o gözlerde parlayan..Bunları anlattığımda bana inanmayanlar: Özellikle okuyun bu kitabı..Rehber kitapçıklarınızı, Taç Mahal'in heybetini bırakın bir tarafa, ucundan da olsa anlamaya çalışın bu insanları, gerçek fakirliğin neler yaptırabildiğini..
Okurken kitaplardan notlar almak gibi bir huyum var. Bazılarında beş on cümle, bazılarında sadece bir satır. Bu kitabı neredeyse olduğu gibi yazmam gerekecek eğer her istediğim cümleyi alırsam. Ve bazen bir cümle binlerce kelimeyi özetleyebiliyor. Gerçekleri, hayatı. En güzel örneklerden biri şöyleydi:"Evin duvarlarının dışında biriken çöpün miktarından, orada yaşayanların ne kadar zengin olduklarını anlayabiliyorduk."
Anlatmak için söze gerek var mı? Fakirler, gerçek fakirler çöp üretmez, üretemez. Çünkü alabildikleri, sahip olabildikleri herşeye ihtiyaçları vardır..
Bana bunları yazmam için para veren, reklam yap diyen falan olmadı. Ama bu kitabı Hindistan'da görüp almak istemiş, nedense bir türlü alamamıştım. Türkiye'de çıktığını görür görmez aldım ve bir solukta okudum. Yazar gerçek bir "Beyaz Kaplan" hikayesi anlatmış. Kendi dünyasından, çöplüğünden çıkıp başka bir dünyaya adım atmaya cesaret edebilecek, ve bunun için ailesi dahil herşeyini feda edebilecek kadar gözü kararmış bir adamın.
Hindistan'a gittiyseniz, gitmeyi düşünüyorsanız ya da sadece merak ediyorsanız bunu okuyun derim. Tabii benim lafım aşram aşram gezmeye gidip, oralarda binlerce dolar harcayarak mutluluğa ulaşma çabasında olanlara değil. Onların da kendilerine yol gösterecek hocaları var mutlaka:))
Sonuçta heryer Hindistan değil ama herkesin kendine ait bir "Karanlığı" ve "Aydınlığı" var hayatta.."Karanlığın" ne kadar karanlık, "Aydınlığın" da ne kadar aydınlık olduğu bize kalmış sonuçta..
Şimdilik sevgiler..
1 yorum:
Değerli yorumcu,
Bugünlerde, Kaliforniya'daki bir okuma grubunda bu kitabı okuyoruz. Nitelikli ve ayrıcalıklı yorumunu çok beğendim. Yüreğine ve kalemine sağlık. Kaliforniya'dan sevgilerimle. İsmail
Yorum Gönder