Sayfalar

23 Ocak 2010 Cumartesi

WILDERNESS

Bugün arabanın bizi almasını beklerken öğlene kadar vakit öldürmekten başka birşey yapmadık. Aslında bu, tam benim gibi miskinlere göre bir şey. Elimde bir Ludlum kitabı, araba gelene kadar pinekledim, durdum. Ludlum kitapları tam yolculuk için yazmış. Akıcı, hızlı ve çook kalınlar. Oku oku bitmiyor. Ama sıkılmadıktan sonra sorun yok, edebi açıdan bir şey kazandırmayabilir ama zaman geçirmek için birebir.
Arada George'da durduk. Buradan Oudtshoorn'a da gidiliyor. Aslında ben o tarafa gitmeyi çok istiyordum, hem manzara hem de devekuşu yumurtaları için ama böyle bir programla hem zor, hem de servis için ayrı ücret ödemek gerekiyor. O yüzden düşünüp taşınıp, orayı atlamaya karar verdik. Zaten çok istersem, Cape Town'dan bir günlüğüne araba kiralayıp gelmek de mümkün.
Wilderness'ta araba bizi Beach House Backpackers'a gittik. Amerikalı John da bizimle birlikte. Dalıştan sonra hemen arkadaş olduk adamla. San Francisco'da bir şarap ithalat firmasında çalışıyor. İşine bayıldım: Şarap tadımcısı. Özellikle İtalya'dan çok şarap alıyorlarmış. O yüzden hem geziyor, hem şarap tadıyor işte. Ben de isterim böyle bir iş!!
Burada da ayrı bir oda aldık. Aslında ben dormda kalalım diye epey söylendim ama Ersoy gerek yok dedi. Burada özellikle alt kattaki dormun bazı yatakları direk denize bakıyor. Hayatımda hiçbir dormun bu kadar güzel manzarası olduğunu görmemiştim..

Gelir gelmez, çantaları bırakıp hemen önümüzdeki sahile indik. Kocaman dalgalar, rüzgar. Çok yüzülesi bir yer değil ama manzara muhteşem. Sahilde bir sürü insan kocaman oltalarla balık tutuyor, hemen arkadaki tepeden atlayan paraglidecılar da buraya iniyor. Heryerde köpekleriyle yürüyen, denizi seyreden insanlar. Ama nedense kalabalık yok ortada..



Ersoy biraz uyumak istedi, ben de akşam yemeğini oradan almaya karar verdim. Güzel bir braai -yani mangal, grill, bbq-. Sonra biz bir kaç kişi ateş başında oturken, diğerleri bilardo ve tekilaya başladılar. Benim içmeye niyetim olmamasına rağmen ısmarlanınca iki-üç tane de ben yuvarladım. Sonra genç tayfa çıkınca Annie'yle muhabbete başladık. Buranın sahibi İrlandalı Annie ve kocası. Annie birkaç yıl önce gelmiş İstanbul'a. Hala anlatırken gözleri buğulanıyor, aşık olmuş bizim deli şehre. Konuştuk,konuştuk..Ta ki benim gözler kapanmaya başlayana kadar...

1 yorum:

ashley dedi ki...

Ne kadar şanslısınız abla yaaa süper süper süperrrr. Ben en son kasımda Yeni Kaledonya'daydım.Resiflere dalmak için gittim bi aile vardı dünya turu yapan onlara katıldım. Gezmek çok güzel gerçekten.