Sayfalar

24 Şubat 2010 Çarşamba

JOHANNESBURG

Bugün onbir civarı taksicimizi aradım, gel bizi buçukta al demek için. Daha önce de bir kaç kez hatırlatmıştım ama yine de aramam iyi olmuş, adamı ben uyandırmışım..Tahmin etmiştim çünkü dün pazar olduğu için bütün köy körkütük sarhoştu. Köyün içinde, evlerin önünde kurulmuş minicik tezgahlarda sadece alkol ve sigara satılıyordu. Bizimki de yarı uykulu geldi bizi almaya.
Havaalanına gelir gelmez bizi çalışanlardan biri karşıadı. Çantalarımızı, biletlerimizi aldı, bize çıkıp yukardaki kafede keyfimize bakmamızı söyledi. Biz de yiyecek birşeyler söyleyip, aynen öyle yaptık. Biraz sonra elinde biniş kartlarımız geldi. Ben de adama iki dolar bir bahşiş verdim. Çok sevindi ve çıkış damgası almamız gerektiğini ama daha vakit olduğunu, rahatımıza bakmamızı söyledi. Burada başka yapacak şey yok ki zaten. Tekrar gelip çağırdığında pasaporta gidip çıkış damgalarımızı bastırıp, geri kafeye çıktık. Buraya uçakla gelenin vize falan almasına gerek yok bence. Herkes heryere canının istediği gibi girip çıkıyor, kimsenin de damga falan kontrol ettiği yok. Uçak ise daha da komik. Sadece beş kişiyiz. Numaralara bakmanıza gerek yok, canınızın istediği yere oturun demelerinin sebebi anlaşıldı şimdi. Diyorum ya bir değişik uçuş diye.. Daha kalkalıyarım saat olmuşken, iniyoruz anonsu geldi bu sefer. Yok ya, bu kadar da olmazdedim. Ne güzel havayolu bu, sigara molası bile veriyorlar..Maxixe'den bir kaç kişi daha bindi ve olaysız bir yolculukla Johannesburg'a geldik..
Daha önce hosteli arayıp, rezervasyon yaptırmıştım..Havaalanından bedava transfer yapıyorlar çünkü. Gelir gelmez telefon ettim, geliyoruz dediler. Epey bir zaman dışarda bekledik, artık endişelenmeye başlamıltık ki araba geldi. Minik bir Mercedes..Üstelik bizimle birlikte son yarım saattir bekleyen yaşlı adamla kız da aynı yere gidiyorlarmış..Onbeş dakikada hostele vardık, odamızı aldık. Bizim ayırttığımız oda dolu olduğu için bu gecelik bize banyolu, kocaman bir oda verdiler..Buranın zaten eskiden ev olduğu çok belli. Sonra sahibi Jason da anlattı zaten. Burası ailesine kalmış, aiesi de işi gücü olsun diye burayı ona vermiş. Çok hoş bir yer. Keşke vize için Pretoria'ya gitmek zorunda olmasaydık. Hoş, o zaman da buraya uğramayı düşünmüyorduk bile..
Johannesburg'da ilk gün erkenden kalkıp Pretoria'ya gittik. Otobüsle bir saat kadar sürüyor ve oraya da hostelden ikimizi oniki liraya getirip götürüyorlar. Taksiye falan gerek yok yani. Zaten taksi olsa en az üç- dört katı tutar..
Pretoria'da da bir taksiyle Namibya Büyükelçiliği'ne gittik. Şimdi çok pişmanız tabii vizeyi beş dakikada Cape Town'dan almadığımız için ama o zaman gidip gitmeyeceğimizden de emin değildik. Gittiğimizde vizeci adam da bize demez mi “Sizin vizeyi Mısır'dan almanız lazımdı” diye. Patlıyordum adama neredeyse ama çok pahalı olurdu, orası bize çok uzak demekle yetindim. Zaten suratsız adam, bir de kızdırmayalım. Kağıtları verip, fişleri aldık. Şimdi sırada bankaya vize parası ödemek var. Yanımızda da Gine'li, Namibya'ya tekstil satmaya çalışan bir genç..Kapıdaki görevli bankanın yakında bir şubesi olduğunu sçyleyince yürümeye başladık, sora sora fazla da zorlanmadan bankayı bulduk. Burada yürümek zor ya da tehlikeli değil. Ne de olsa başkent ve bulunduğumuz bölge büyükelçilik kaynıyor. Parayı yatırdıktan sonra yarın dönüş biletlerimizle elçiliğe gidip pasaportları alacağız inşallah..
O günün geri kalanında biraz dolaşıp, Johannesburg'a geri döndük. Biz Cape Town'a otobüsle dönmeye karar verdiğimiz için dönüş biletimizi almamıştık. Ama nasılsa sabah otobüs istasyonuna gideceğiz diye sabah almaya karar verdik.
Ertesi gün sabah erkenden çıkıp, biletleri alıp, konsolosluğa yollandık. Bu sefer taksiciyi beklettik, nasılsa pasaportları alıp, çıkacağız diye. Adam baktı baktı biletlere, çıkaracak sorun aradı ama bulamayınca verdi geri, biz de döndük istasyona. Eskiden burada çok rüşvet işi döndüğü için artık paralar direk bankaya yatırılıyor. Anlaşılan adam yeni düzenden hiç memnun değil.
İstasyona döndüğümüzde öğlene kadar otobüs olmadığını görünce taksilere fiyat sorduk. Ersoy öğlene yetişip, bir tura gitmek istiyor çünkü. Fiyatta anlaşamayınca gidip kafeye oturduk, ben kahvaltı ettim. O sırada Ersoy gidip taksiciye”Bak, burada boş boş yatacağına para kazan biraz, götür bizi 300 randa “ demiş, taksici de biraz düşünüp, kabul etmiş. O sırada bizim Gineli vatandaş da gelince, o da elli daha verip bizimle gelmeye karar verdi. Otobüsle aynı, hatta daha ucuz nasılsa deyip..Böylece yaklaşık 60 kilometrelik yolu zıp diye geldik, Ersoy da turuna yetişti...Yarın sabah uçak 07:30'da , 5'te çıkacağız buradan..
Nasıl da nefret ediyorum bu kadar çok erken kalkmak zorunda kalmaktan!!!

Hiç yorum yok: