Sayfalar

13 Mart 2010 Cumartesi

WINDHOEK- CAPE TOWN

Dün sabah yine sabahın köründe yola çıktık. Akşam hava kararmadan önce Windhoek'e , hostele varmamız lazım. Aslında epey bir düşündük acaba yolda bir yerler var mıdır diye ama yol çok uzun olduğu için direkt gitmeye karar verdik. Yoldaki kasabalardan birinde bir öğlen yemeği molası verip, devam ettik. Windhoek'e yaklaşık 200 km yol varken direksiyona ben geçtim. Ersoy yoruldu artık. Üstelik sabahtan beri ben horul horul uyumaktaydım arabada.
O geceyi Windhoek'te hostelde ama arabada geçirip, ertesi gün de arabayı teslim ettik. Onca zaman bizi taşımış arabacığımızdan ayrılmak bana pek zor geldi. Bıraktım ama çıkana kadar da arkama bakıp durdum..Canım benim..Ühhüü....

Ondan sonra şehirde dolanıp durduk, daha önce gidemediğimiz her yeri dolaştık. Bu arada orada yol kenarındaki yer tezgahında eşya satmaya çalışan Himba kadınlarını da gördük. Aslında orada mal satmaktan çok fotoğraf çektirerek para kazanıyorlar. Kendi kabileleri nerelerdedir acaba zavallıların şimdi??
Son gecemizi hostelde, ama bu sefer yatakhanede geçirdik. Burada mutlaka önceden rezervasyon yapmak lazım, yoksa aynen bizim gibi oda bulamazsınız. Yatak bulduğumuz için bile şanslıydık aslında. Geceyi misyoner bir Amerikalı- ki altı yıldır oralarda çalışmaktan bıkmış olduğu her halinden belliydi-, deli bir İspanyol amca -şaka değil- ve bir beş normal gençle geçirdik. Zamanımızın çoğunuysa eşya paketlemekle geçirmek zorunda kaldık. Ben ne çadırımdan, ne sandalyemden vazgeçerim deyince:))) Üstelik otobüste de ağırlık hakkı adam başı 20 kilo..Üstelik her bagajı da tek tek tartıyorlar!!
Otobüs saati gelince hostelin ücretsiz servisi bizi otobüslerin kalktığı alana götürdü. Beklerken siyah bir adamın artık eşyalarını toplamış olan Himba kadınlarının ellerindeki parayı aldığını gördüm. Kesin köle gibi çalıştırıyorlardır zavallıları..
Otobüs Sleepliner, koltuklar kocaman, rahat rahat gittik 19 saat yolu..
Tekrar Güney Afrika'dayız...

Hiç yorum yok: